Home / Savunma Sanayi / Türkler TAYFUN’u Kıbrıs’a götürebilir! İsrail’le Doğu Akdeniz savaşı hiç olmadığı kadar yakın

Türkler TAYFUN’u Kıbrıs’a götürebilir! İsrail’le Doğu Akdeniz savaşı hiç olmadığı kadar yakın

turkler tayfunu kibrisa goturebilir israille dogu akdeniz savasi hic olmadigi kadar yakin SUSCUWON

Türkiye’nin Yavru Vatan’da muharip Mehmetçik sayısını artırma hamlesi ve İsrail tehdidine karşı alınan önlemler Asya basınında manşetleri süslüyor. Ankara’nın SİHA, elektronik harp sistemleri, balistik füze TAYFUN ve ATMACA füzeleriyle Doğu Akdeniz’de yeni bir gerçeklik inşa ettiğini yazan Defense Security Asia, Türkiye ile İsrail arasında kopacak fırtınanın çok yaklaştığını öne sürdü.

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (KTBK) temsil seviyesi ‘Tümgeneral’den ‘Korgeneral’e yükseltildi. KTBK Komutanı Tümgeneral Sebahattin Kılınç, 5 Ağustos 2025’teki Yüksek Askerî Şûra toplantısında Korgeneral rütbesine terfi ettirildi. Kılınç’ın Kıbrıs’taki görevine bu rütbeyle devam etmesi, bölgede muharip Mehmetçik sayısının ikiye katlanacağına ilişkin en önemli işaret oldu.

Yedek unsurlarla birlikte yaklaşık 50 bin Mehmetçiğin görev yaptığı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin personel mevcudu itibariyle 100 bine ulaşması ve artık taktik değil bölgesel seviyede stratejik bir güç haline gelmesi bekleniyor.

Türkiye’nin İsrail tehdidine karşı attığı bu adım, Yunan medyasından sonra Uzak Asya basınında da gündem oldu. Geçtiğimiz günlerde Yunan Pentapostagma gazetesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a ilişkin kararını okuyucularına, “Türkler savaş makinesi yaratıyor. Ankara bir şeylere hazırlanıyor gibi görünüyor” ifadeleriyle duyurmuştu.

KKTC’deki gelişmeler son olarak uluslararası ölçekte geniş izleyici kitlesi bulunan Malezya merkezli Defense Security Asia’da (DSA) analiz edildi.

İSRAİL YIĞINAĞI ARTIRIYOR, NATO PARÇALANIYOR

“Türkiye, Doğu Akdeniz’i sarsan bir hamleyle Kuzey Kıbrıs’taki asker sayısını iki katından fazla artırmayı planlıyor. Bu, 1974’ten beri bölgede yaşanan en dramatik askerî tırmanışlarından birine işaret ediyor” ifadesini kullanan DSA, ‘100 bin Mehmetçik’ kararını şöyle yorumladı:

“Türkiye açısından bu karar, büyüyen İsrail tehditlerine karşı savunma amaçlı bir zorunluluk olarak sunuluyor ancak gerçekte, bölgenin üst üste gelen krizlerle çalkalandığı bir dönemde güç projeksiyonunun yeniden ayarlanması anlamına geliyor.

Ankara, garnizon büyüklüğünü altı haneli rakamlara çıkararak Kuzey Kıbrıs’ı artık yalnızca bir tampon bölge olarak değil, Ege’den Levant’a kadar deniz, hava ve enerji dinamiklerini şekillendirebilecek kalıcı bir ileri harekât üssü olarak gördüğünü gösteriyor.

Asker takviyesi, gerginliğin zaten tehlikeli bir şekilde yükseldiği bir dönemde geldi. Gazze’deki savaş devam ediyor, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki deniz ve hava kuvvetleri konuşlandırmaları yoğunlaşıyor ve NATO, Türkiye’nin giderek tek taraflı tutumu nedeniyle parçalanıyor.

Askerî analistler bu hamlenin Kıbrıs’taki çözümsüz anlaşmazlıkların, büyük güç rekabeti, enerji arama rekabetleri ve Güney Lübnan’dan Kızıldeniz’e uzanan vekalet savaşlarıyla birleşerek yeni bir çatışma noktasına yol açma riski taşıdığı konusunda uyarıyor.”

KIBRIS CEPHESİ TÜRK-YUNAN ÇERÇEVESİNİN ÖTESİNDE

“Bu kararın merkezinde Türkiye’nin ‘Mavi Vatan’ doktrini yer alıyor. Bu doktrin, insansız hava araçları, seyir füzeleri ve Yunanistan, İsrail ve (Güney) Kıbrıs ile çok sayıda gerginliğe yol açmış deniz konuşlandırmaları içeren, tartışmalı sular üzerinde kapsamlı bir kontrol iddia eden büyük denizcilik stratejisidir.

Ankara, asker artışını İsrail’e bağlayarak Kıbrıs sorununu geleneksel Türk-Yunan çerçevesinin ötesine taşımış ve doğalgaz boru hatlarının, deniz görev gruplarının ve balistik füze menzillerinin kesiştiği Ortadoğu’nun daha geniş güvenlik mücadelesinin bir parçası haline getirdi.

Bu istikrarsız ortamda Türkiye’nin kararı, savunma amaçlı bir ayarlama olarak değil, bölgesel dengeleri bozmak, ittifakın kırmızı çizgilerini test etmek ve dünyanın stratejik açıdan en tartışmalı deniz bölgelerinden birinde hakimiyetini sağlamlaştırmak için tasarlanmış kasıtlı bir güç oyunu olarak okunuyor.

Doğu Akdeniz’de önemli doğalgaz yataklarının keşfedilmesiyle bölgedeki çıkmaz daha da alevlendi. Türkiye ile Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır’dan oluşan muhalif koalisyon arasında bir çekişme başladı. Türkiye’nin ‘Mavi Vatan’ deniz doktrini, giderek daha iddialı hale gelen sondaj faaliyetleri ve tatbikatlarıyla birleşince bölgede askerî çatışma riski arttı.”

TAYFUN BALİSTİK FÜZESİ KIBRIS’A KONUŞLANDIRILIRSA…

“Bayraktar TB2 SİHA’larına ev sahipliği yapan Geçitkale gibi önemli üsler, tartışmalı deniz bölgelerinde uzun süreli istihbarat, gözetleme, keşif (ISR) ve hassa vuruş görevlerini destekleme yeteneklerini kanıtladı.

AKINCI SİHA’ların ise daha önceki önemli yıldönüm törenlerinde KKTC’de yer alması, Ankara’nın adaya daha ağır insansız platformlar gönderme kapasitesini, Doğu Akdeniz savaş alanının derinliklerine uzaktan mühimmat ve elektronik harp yükleri konuşlandırma yeteneğini gösteriyor.

Spekülasyonlar ayrıca, kanıtlanmış test menzili 560 kilometre civarında olan Türk TAYFUN balistik füzesinin de Kıbrıs’a konuşlandırılması ihtimaline odaklanıyor. Bu füzeler teorik olarak Tel Aviv, Hayfa ve İsrail’in açık deniz gaz platformlarını fırlatıldıktan sadece 10 dakika sonra vurabilir.

Daimî konuşlanma olmasa bile, TAYFUN bataryalarının Kuzey Kıbrıs’a hızla nakledilmesi, İsrail ve NATO planlamasını önemli ölçüde zorlaştırıyor. Düşmanları en kötü senaryoları düşünmeye zorlayan esnek bir caydırıcılık duruşu yaratıyor.

Bunlara 200 kilometreyi aşan menzillere sahip ve deniz savaşı için optimize edilmiş ATMACA gemisavar seyir füzeleri de ekleniyor. Kuzey Kıbrıs’a konuşlandırıldıklarında , Yunanistan ve İsrail’e ait gemileri sürekli risk altında tutarak Levant Havzası’ndaki deniz dengelerini önemli ölçüde değiştirebilirler.”

İSRAİL VE ORTAKLARIYLA TÜRKİYE’NİN MÜCADELESİ

“Analistler, insansız keşif platformları, kıyı gemisavar füzeleri ve mobil balistik vuruş sistemleriyle elde edilecek kabiliyetin, Kuzey Kıbrıs’ı batmayan füze bataryasına dönüştüreceğini kaydediyor. Bu ‘batmaz’ batarya, düşman deniz gruplarının manevra özgürlüğünü engellediği gibi Türk caydırıcılığını adanın kıyı şeridinin çok ötesine taşıyabilir.

Ankara’nın kuvvet artırım gerekçelerinden biri de İsrail’in Güney Kıbrıs’taki gizli varlığını genişlettiği yönündeki şüphedir. Bu şüphe, 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail’in artan mülk edinimleriyle daha da körükleniyor ve Türk yetkililer, bu durumu istihbarat ve askerî üslenmeyi artırmak için gerekçe olarak kullanıyor.

Bunların çoğu henüz spekülasyon aşamasında olsa da, artan asker sayısı, gelişmiş saldırı kabiliyetleri ve bu yönde siyasi söylemin bir araya gelmesi net bir mesaj vermek için yeterli: Kuzey Kıbrıs artık sadece dondurulmuş bir çatışma bölgesi değil, Türkiye’nin İsrail ve bölgesel ortakları arasındaki daha geniş bir mücadelenin aktif cephe hattıdır.”

TÜRKİYE-İSRAİL SAVAŞININ SONUÇLARI KÜRESEL NİTELİKTE OLUR

“Ankara, HİSAR-O+ gibi orta menzilli karadan havaya sistemleri ve daha sonra SİPER ailesinden uzun menzilli füzeleri konuşlandırırsa, adanın hava sahası, İsrail ve Yunanistan’ın saldırı paketlerini karmaşıklaştıran ve herhangi bir bastırma veya nüfuz etme girişiminin maliyetini artıran savunma seviyesi yüksek bir kubbeye dönüşebilir.

Geçitkale’nin Bayraktar TB2 ve AKINCI SİHA’larına ev sahipliği yapma konusundaki kanıtlanmış kabiliyeti Türkiye’ye 7/24 gözetleme ve hassas vuruş seçenekleri sunarken, SATCOM destekli kontrol ve mühimmatlı dolaşım, derin ana kara desteği olmadan deniz koridorlarında zamana duyarlı hedeflemeye olanak tanıyacaktır.

Kara konuşlu karıştırıcılar, GNSS aldatma araçları ve taktik COMINT/SIGINT aygıtları da dahil olmak üzere Türkiye’nin envanterindeki elektronik harp sistemleri düşman navigasyonunu ve veri bağlantılarını bozabilir, sivil nakliye için yanlış konumlamalara yol açabilir ve hava görev icrasını karmaşıklaştırabilir.

Türkiye’nin hamlesi sadece bir güç koruma adımı değil, aynı zamanda kırmızı çizgileri yeniden belirlemek, denizde yeni gerçekleri ortaya koymak ve hasımlarını Ankara’nın temposu ve geometrisi içinde hareket etmeye zorlamak için tasarlanmış zorlayıcı bir devlet kararıdır.

Doğu Akdeniz, Türkiye-İsrail çatışmasına sahne olmaya tarihte hiç olmadığı kadar yakındır. Böyle bir krizin enerji güvenliği, ittifak uyumu ve bölgesel istikrar üzerindeki sonuçları anında ve küresel nitelikte olacaktır.”

TRHaber

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir